19 Nisan 2016 Salı

Han-ı Yağma ve Tevfik Fikret

Servet-i Fünun veya Edebiyat-ı Cedide devri, Tanzimat Dönemi Doğu-Batı çatışmasını daha ileriye götüren aşamadır.
Bu dönemde gerek içerik, gerek teknik açılardan Batılı bir özellik kazanılmış Tanzimat Dönemi acemiliği kalmamıştır.
Bu dönemin Servet-i Fünun olarak adlandırılmasının sebebi, yazıların bu dergi etrafında toplanmasıdır. Aslında bilim ve fen üzerine olan bu dergi, Tevfik Fikret'in dergiye getirilmesiyle edebi bir içerik kazanmıştır.
Servet-i Fünunda sanatçılar sembolizim ve parnasizim den etkilenmişlerdir. Anlatımda kapalılık esastır. Dönemin siyasal sıkıntıları ve edebiyata uygulanan istibdat, dönem sanatçılarını semboller kullanmaya, anlatılmak isteneni açıkça belirtmemeye, tamlamalar kullanmaya itmiştir. Tanzimat da istenilen dilde sadeleşme fikri bu dönemde askıya alınmıştır. Hatta sanatçılar kendileri için yeni bir dil kurmuşlardır. Sanat için sanat anlayışını benimsemişler ve bireysel konularda eserler vermişlerdir. Toplumu eğitmek gibi bir dertleri hiçbir zaman olmamıştır.
Tevfik Fikret, Servet-i Fünun dönemi en önemli şairidir. Şiirlerinde Parnasizim'den etkilenmiş, biçim güzelliğine önem vermiş anlatımlarında sıkça semboller kullanmıştır. İç dünyasındaki sıkıntıları, çalkantıları, depresif ruh halini yazılarına yansıtmıştır. Tıpkı Mehmet Akif gibi aruza çok hakimdir ve aruzu  Türkçeye uyarlamayı bilmiştir.
Tevfik Fikret Han-ı Yağma şiirinde dönemin devlet adamlarını sert bir dille eleştirmiş, onları halkı sömürmekle itham etmiştir. Vatanın diğer milletlere karşı geri kalışına aldırmayıp onların umursamaz davranmalarını ve kendi çıkarlarını düşünmelerini eleştirmiştir.
Tevfik Fikret o dönemden günümüze ışık tutmuş da denebilir. Yaşadığı dönemdeki sosyal sıkıntılarını hala devam ettiğini beyan edersek pek de yanılmış olmayız. Dönemin taşra olarak adlandırılan bölgelerinde yaşayan halkın hiç değişmediği gün gibj ortadadır. Sözüm ona köylü; hala yaşam savaşı vermekte,bugün yaptığı çorbanın yarına yetmesi umuduyla yaşamaktadır. Çakma burjuva sınıfı ise bugün portakallı ördek mi yesin şatobiryan mi yesin seçimini yapmamaktadır.


21 Şubat 2016 Pazar

BAŞLIK

Artık kurtulabilmesi için bir şansı vardı.Kendi ayakları üzerinde durabilmesi için bir yolu.Üniversiteyi kazanmak...
Üniversiteyi kazanacak ve ailesini bu sefil hayattan kurtaracaktı.
Yine oturduğu masanın başında hayaller kurmaya başlamıştı.Hayallerinde üniversiteyi kazanıyor,ailesini refah içinde yaşatıyor.Ailesi de ona güveniyor bu yoksul hayattan kurtulmayı kızlarına baglıyorlardı.Günler geçiyor üniversite sınavı yaklaşıyordu. Genç kız bu arada sürekli çalışıyor çalışıyor çalışıyordu.Bu hayattan kurtulma isteği onun hırsını daha çok kamçılıyordu.
Nihayet sınav günü gelip çatmış genç kız sınava girmişti.Soruları büyük bir rahatlıkla yapıyor,bu hayattan kurtulmaya daha çok yaklaştığını hissediyordu.Sınavdan çıktığında içi rahattı.İstediği olmuş,üniversite sınavını başarıyla vermişti.
Sonuçlar açıklanmış genç kız İstanbul Üniversitesini kazanmıştı.Yarın yola çıkacak,okuyup ailesini rahata erdirecekti.Annesi büyük bir gurur ve mutlulukla onun eşyalarını bavula yerleştiriyor,gitmesi gereken saati heyecanla bekliyordu.
Otobüs saati geldiğinde gözü yaşlı annesi;her ne kadar ağlamak istese de dimdik duran babasıyla vedalaştı ve otobüse bindi.Yol yağışlı ve sisliydi.Yavaş bir şekilde ilerliyorlardı.
Sonra bütün herkesin kanını donduracak bir şey olmaya başladı.Yolda bir sağa bir sola savruluyorlardı.Genç kız müthiş şekilde korkuyor,oturduğu koltuğa daha çok siniyordu.
En sonunda insanın kulağını sağır eden bir ses duydu,sonrası karanlık...Bir daha hiç uyanmamak üzere uykuya dalmıştı.


KAR

Sessiz bir sis bulutu içinde
Yağan kar
İnsana beyazın sukütunu anımsatarak
Annesini kaybetmiş bir çocuğun telaşı gibi
Yağan kar
Düştüğü yeri bembeyaz bir örtüyle kaplar
Yönünü bulamayan insan gibi bir sağa bir sola
Giden kar
Kanatlarıyla özgürlüğe uçan kuşları hatırlatır.